الوصف: |
Bu çalışma Uluslararası Üslup'un Türkiye'de ortaya çıkışının, benimsenmesinin ve yayılmasının arkasında yatan sebepleri ve bu süreci etkileyen faktörleri ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bunu yaparken de öncelikli olarak politik, ekonomik ve sosyal açıdan ortak Batı ile Türkiye'deki süreç arasındaki ortaklıklar ve farklılıklar göz önünde bulundurulmaktadır. Mimarlık üretimi söz konusu olunca göz ardı edilemeyecek olan politik ilişkiler, ekonomik etkiler ve sosyal atmosfer çalışma boyunca her zaman odak noktası olarak yerini almaktadır. Türkiye'de Uluslararası Üslup'un sürecini takip edebilmek ve bir çerçeveye oturtabilmek için Batı'daki süreç ve Batı ile olan ilişkiler ele alınmaktadır. Süreci ve sonuçları somutlaştırabilmek adına, Türkiye'de inşa edilen ve Uluslararası Üslup'un Türkiye'deki ilk örneklerinden sayılan İstanbul Belediye Sarayı örnek olarak ele alınmaktadır.1952 yılında ulusal bir mimari yarışma ile tasarlanıp inşa edilen İstanbul Belediye Sarayı, Saraçhane Parkının güneyinde, Atatürk Bulvarı ve Şehzadebaşı Caddesi'nin kesiştiği noktada yer almaktadır. Türkiye Mimarlık Tarihi üzerine yapılan çalışmalar incelendiği zaman, Erken Cumhuriyet Dönemi'ne odaklı çalışmaların çokluğu fark edilmektedir. Yeni rejim ile beraber şekillenen mimarlık ortamı rejimi destekleyen bir yapıya sahiptir. Cumhuriyet'in ilanından sonra geçmişe referans veren, ulusal mimarlık olarak da tanımlanan mimari üsluplar terk edilmiştir. Bunların yerine Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojisine destek olacak yaklaşımlar ön plana çıkartılarak, yönetim tarafından da desteklenmektedir.1930'lu yıllarda ön planda olan bu yaklaşım 'Yeni Mimari' olarak adlandırılmaktadır ve modern mimarlık anlayışının Türkiye'deki ilk deneyimlendiği döneme denk gelmektedir. Modern mimarlığın bu dönemde Türkiye'deki serüveni kısa sürerek 1940lı yıllarda yerini yeniden ulusal bir ortama bırakmaktadır. Böylece modern mimarlık 1950li yıllara kadar rafa kaldırılmıştır. 1950 sonrasında çok partili rejime geçilmesiyle beraber mimarlık ortamı farklı bir boyut kazanmaktadır. Değişen politik ortam hem ekonomik durumu hem de mimarlık üretimini etkilemektedir. Daha önce Avrupa'yı işaret eden batı kavramı, 1950 sonrasında artık yeni dünya düzeninin lideri olan Amerika'yı tanımlamaktadır. Öncesinde daha kendi içine dönük ekonomi ise bu dönemde batı ile olan ilişkiler ve dünya düzenindeki değişiklikler doğrultusunda dışa açılan, liberal bir ekonomiye dönüşmüştür. Birinci Dğnya savaşı sonrası erken Cumhuriyet döneminde üretici olan Türk toplumu, 1950 sonrasında tüketici topluma dönüşmektedir. Ekonomi ve yaşam şartlarındaki bu değişiklik elbette ki karşılığını yapılı çevrede de bulmaktadır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında gündemde olan eğitim ve kamusal yapılar yerini bu dönemde ticari yapılara bırakmakta, otel, ofis, banka, konut, fabrika gibi yeni yapı tipleri ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından beri var olan, ulusallaşma fikri artık yerini uluslararası platformda var olmaya bırakmış olup bu sefer Türk mimarların da deneyimleriyle gelişim göstermektedir.Yapılan literatür taramalarında çok partili rejim sürecindeki mimari ortama ve özellikle İstanbul Belediye Sarayı'na odaklanan çalışmaların eksikliği fark edilmektedir. Uluslararası Üslubun Türkiye'deki ilk örneklerinden olan ve bu tezin örneklemi olan İstanbul Belediye Sarayı ile bir çok benzerlik gösteren İstanbul Hilton Oteli hakkında sınırlı da olsa çalışma bulunmaktadır. Ancak gerek Uluslararası Üslubun Türkiye'deki serüvenine gerekse İstanbul Belediye Sarayı'na özel olarak yer veren bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Bu eksiklik, çalışmanın ortaya çıkış sürecinde etkili olmaktadır. Günümüzde yok olmakta olan modern Türk mimarlık mirasının önemli elemanlarından biri olan İstanbul Belediye Sarayı bu tez sonrasında devam edebilecek başka çalışmalara da ışık tutmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmanın strüktürü beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm konuya girişi ve genel çerçeveyi açıklamaktadır. İkinci bölüm Uluslarası Üslup'un Batı'da ortaya çıkışına odaklanmaktadır. Uluslararası Üslup terimi MoMA tarafından gerçekleştirilen sergi sonucunda tanımlanmaktadır. `The International Style: since 1922` sergisi 1932 yılında Philip Johnson, Henry Russell Hitchcock ve Alfred Barr tarafından gerçekleştirilmiş ardından da bir kitaba dönüştürülerek tamamlanmıştır. Serginin amacı mimarlara bir takım kurallar sunarak yoktan bir üslup yaratmayı değil, varlığını fark ettikleri ortak bir akımın verilerinin bir araya getirilerek sistematikleştirilmesini sağlamaktır. Bunun sonucunda üç temel kural ortaya konmaktadır; bir hacim olarak mimarlık, düzen ve süslemeden arınmak. Serginin Uluslararası Üslubu Amerika'ya tanıtmakta önemli rol oynadığı ve devamında gelen mimarlık ortamını da bu bağlamda şekillendirdiği bilinmektedir. Bu bölümde sergi süreci, sergide yer alan eserler ve tanımlanan üsluba dair gelen eleştiriler yer almaktadır. Bölümün amacı üslubun anavatanında nasıl ortaya çıkıp şekillendiğini ortaya koymaktır. Üçüncü bölüm Uluslararası Üslup'un Türkieye'ye ulaşma sürecini, bu süreçteki siyasi, ekonomik ve sosyal ortamı ele almaktadır. Daha önce de bahsedildiği gibi mimarlık ortamının bu faktörler olmadan ele alınması mümkün değildir. Erken Cumhuriyet Dönemi'nden başlayarak kısaca önceki akımlar ve onların arkasında yatan sebepler, ardından da Uluslararası Üslup'un aktif olmasına sebep olan ortam incelendikten sonra Türkiye'deki uygulamalar ele alınmaktadır. Bu bölümde özellikle Batı ile olan ve mimarlık dışında birçok alanda etkisini gösteren ilişkiler odak noktasıdır. Bu dönemde açılan yarışmalara ya da inşa edilen yapılara bakıldığında birbirleri ile fonksiyon gözetmeksizin benzerlikler gösterdiği ortaya konmakta ve bu benzerliklerin ardındaki sebepler aranmaktadır. Politikanın ve ekonominin mimarlık üzerindeki doğrudan etkisi tez boyunca ana eksen olarak kabul edilmekte ve bu bölümde detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde, Batı ve Türkiye'deki süreçler ele alındıktan sonra, çalışmanın örnek projesi olan İstanbul Belediye Sarayı ele alınmaktadır. İstanbul Belediye Sarayı'nın seçilmesinin en önemli sebebi Türkiye'de Uluslararası Üslup'ta yapılan ilk örneklerden birisi olmasıdır. Bir diğer sebep ise kamu binası olması sebebiyle, çalışma boyunca önem taşıyan politika ve mimarlık ilişkinin sorgulanması konusunda önem taşımasıdır. Mimarlık her zaman, her rejimde gücün ideolojisinin aktarılması konusunda önemli bir araç olarak görülmektedir. Erken Cumhuriyet Dönemi'nde yeni oluşturulmakta olan ulus-devletin tanıtılması ve benimsenmesi için yararlı bir araç olan mimarlık II. Dünya Savaşı'ndan sonraki ortamda da benzer şekilde değerlendirilmektedir. Yöntem ve kullanılan dil farklı da olsa, amaçların aynı olması sebebiyle her değişen iktidar mimari ortamı kendi prensipleriyle şekillendirmekte ve bunun en iyi yansıması kamu binalarında görülmektedir. Bu sebeple Uluslararası Üslup prensipleriyle tasarlanan bir kamu binasının bu çalışmada örnek olarak incelenmesi önemlidir. Açılan ulusal yarışmaya katılan projelerin neredeyse birbirleriyle aynı olması bu örneğin önemini ve üzerinde durulmasının gerekliliğini daha da arttırmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, İstanbul Belediye Sarayı'nın tarihi yarımadada yer alması, siluete ve alanın karakterine olan etkisi de göz önünde bulundurulmaktadır. Yalnız İstanbul Belediye Sarayı için açılan yarışma değil, 1950 – 1960 yılları arasında devlet eliyle kamu binalarının üretimi için açılan farklı coğrafyalardaki yarışmalara katılan projeler de incelenerek bu dönemin ortak mimarlık dili ortaya konulmaktadır. Sonuç bölümünde ise, Uluslararası Üslup'un Türkiye'deki oluşum sürecindeki etkiler önceki bölümlerde ele alınan konular değerlendirilerek, kritikleriyle beraber ele alınmaktadır. Örnek olarak ele alınan İstanbul Belediye Sarayı dışında, benzer yapılar, mimari ortama katkıları ve sonuçları ele alınmaktadır. Uluslararası Üslubun Türkiye'de ortaya çıkışı ve varlığını sürdürmesi, doğal bir sürecin sonucundan çok politik kararların ürünüdür. Otel, konut, kamusal ve ticari yapılar olmak üzere farklı fonksiyonlarda kendini gösteren üslup Demokrat Parti döneminin sembolü haline gelmiştir. Her ne kadar Uluslararası Üslubun Türkiye'deki ömrü kısa da olsa modern türk mimarlığının gelişmesinde ve şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Pilotilerle kütleleri yerden yükseltmek, net dikdörtgen prizmalar ve petek düzeniyle tasarlanan gridal cepheler, teras çatılar ve yataylığın vurgulanması gibi özellikler 50-60 arasında üretilen yapıların ortak özelliği olup, inşaat pratiğine yeni teknik, teknoloji ve malzemelerin girmesini sağlayarak katkı yapmıştır. Batıda 1920'lerde ortaya çıkan üslp Türkiye'de 1950'lerde başlasa da 1960'lı yıllarda batı ile beraber sona ererek senkronu yakalamaktadır. This thesis aims to find out the reasons for, and the effects of, the emergence of the International Style in Turkey, taking into consideration the political, social and economic factors and the relationship between Turkey and the West. This study concentrates on how the International Style emerged in Turkey through discovering how it emerged elsewhere in the world and by examining one of the early examples, Istanbul Belediye Sarayı or Istanbul City Hall (ICH), which was built following a national architectural competition in 1952. ICH is located in the south of Saraçhane Park, where Atatürk Boulevard and Şehzadebaşı Street intersect.Reviewing the literature of Turkish architectural history, it is observed that most of the studies concentrated on the early Republican period when the newly established regime was controlling the architectural practice on behalf of their aims. However, after 1950 when the multi-party period started, the architectural atmosphere changed in Turkey. The change in the politics affected the economy and, therefore, the architectural practice. It is realized that depth exploration was needed for both the architecture of the 1950s and the case study of the ICH which has not been done before. This is the main motivation of the thesis.This thesis consists of five parts. The first chapter is introductory to the subject. The second chapter focuses on the development and spread of the International Style in the world generally. In the West the term 'International Style' was named after the Museum of Modern Art's (MoMA) exhibition in New York called The International Style: Since 1922, which was organised by Philip Johnson, Henry-Russell Hitchcock and Alfred Barr in 1932. The idea of the exhibition was not just about categorising and creating new principles for architects. The curators argued that a new style had already emerged in the West, so they collected examples for the exhibition and afterwards wrote three principles based on the examples. The curators explained the three principles as: architecture as a volume, concerning regularity and the avoidance of applied ornament. These principles were not formulas but fundamental elements. The exhibition also introduced modern architecture to the United States. The third chapter describes how the International Style came to Turkey, and examines the process leading to its emergence. In order to understand the process in Turkey, it is necessary to research and examine the preceding and contemporary architectural atmospheres, and the effects and reasons for the International Style's emergence and disappearance. To understand its practice in Turkey, the architectural atmosphere is analysed, beginning in the early years of the Republic and continuing to the 1950s. At the same time, the relationship between political power and architecture, and the West and Turkey will be the focus. After researching the background in both the West and Turkey, the fourth chapter presents a case study of the International Style. ICH is chosen for this subject as one of the early examples of the International Style in Turkey. What makes the example of ICH important is that not only is it a pioneer of the style but it is also a public building, where the relationship between political power and architecture can be observed. Architecture has always been seen as a tool to propagate the ideology of power. In the early years of the Republic, architecture was one of the most effective ways for the new regime to build up the idea of the nation state in Turkey. After World War II, the idea endured but the language was different. For all these reasons, designing a public building with the idea of the International Style deserves to be researched. Even more interesting is the finding that in the national competition almost every project was designed according to International Style principles and the projects were very similar to each other. This shows us the common architectural view of that time. In addition to these important points, the ICH also has significance in being located on a historic peninsula and having an impact on the silhouette and character of the area. To conclude this chapter, criticisms of the International Style and the ICH, both positive and negative, will be taken into consideration. In the light of all this information, the emergence of the International Style in Turkey and its practice in İstanbul will be evaluated, while focusing on the ICH.The conclusion evaluates the relationship of architecture, politics and the economy through the emergence of the International Style in Turkey. In this section, examples other than the ICH, the International Style's effects and contributions to the architectural practice, and criticisms and results will be evaluated. 153 |